Rabbimiz bizleri farklı farklı yaratmıştır. Her birimizin fıtratı, mizacı, sınavı ayrı.
Hiçbirimiz bir diğerinin aynısı değiliz; Zaten olamazdık da…
Çünkü Allah, her kulunu ayrı bir kaderle imtihan eder.
Son yıllarda insanlardan uzak bir hayat yaşıyorum.
Bu, bir küslük değil… bir tercihten de öte bir teslimiyet.
Baktım ki duygular kaymış, niyetler bulanmış…
Ben de insanları, sevdikleriyle baş başa bırakmayı seçtim.
Sevdikleri derken (varsa tabii)…
Nefislerinin hoşlandığıyla, kalplerinin meylettiğiyle…
Zira herkes, fıtratına uygun olanla yol yürür.
Zamanla herkes ait olduğu yere döner:
Kimi çamura, kimi güle. Kimi nefsin peşinden sürüklenir,
Kimi Rabbinin rızasını arar.
Gıybet mi seviyorsun? Aç ağzını, kapat kulağını.
Zaten seni uyaran yok, sorgulayan da kalmamış.
Dilediğin gibi konuş;
Ama bil ki her kelimenin bir hesabı var.
Ve o hesap, mahşerde çok ağır yazılır.
Temiz kalpli biri mi çıkıyor karşına?
Sen onun safiyetini zayıflık zannedersin.
İyi niyetini, saflıkla karıştırırsın.
Oysa o kişi sadece ihlas sahibidir.
Senin gibi her oyunu bilmez, her tuzağı kurmaz.
Çünkü kalbi Allah’a bağlıdır, insanların beğenisine değil.
Sen kendine “gerçekçiyim” diyorsun.
Ama gerçek, nefsinin arzuları değil.
Gerçek olan, Allah’ın ayetleri.
Sen oyun kurarsın, insanlara göre şekil alırsın.
İki yüz yetmez, üçüncüsünü de çıkarırsın gerektiğinde.
Ama bil ki, Allah kalpleri bilir.
Ve O’nun bildiği kalbin, insanların gördüğü yüzlerden üstündür.
Sen çöplüğü sevdin belki, Çünkü orada kimse sesine karışmaz.
Dedikodu serbesttir, iftira serbesttir.
Drama bol, huzur azdır.
Sen orada kendini rahat hissedersin.
Ama bil ki… Fitne, ateş gibidir;
Yakmaz sanırsın ama önce sahibini kavurur.
İffetli, takvalı insanlar mı var etrafında? Onları sıkıcı bulursun.
Çünkü onlar konuşmaz, dedikodu bilmez.
Sadece susar, sadece sabreder.
Onlar, nefsine hoş gelmeyen aynalardır aslında.
Sen ise o aynalara bakmaktan kaçar,
Kırmaya kalkışırsın. Ama sen çok şey bilirsin, değil mi?
Kimin kiminle arası bozuk, ezbere söylersin.
Küçük bir kıvılcımdan büyük bir yangın çıkarırsın.
Ve sonra da bir kenara çekilip, izlersin.
İçin huzurlu sanırsın;
Oysa için kararmıştır da fark etmezsin.
Ama bir gün… Öyle biriyle karşılaşırsın ki, Hiçbir şey söylemez.
Sadece bakar gözlerinin içine.
Ve sen, bakışlarından rahatsız olursun.
Çünkü o bakışta hesap yoktur, hile yoktur… Ama hakikat vardır.
O kişi senin içini görmüştür.
Ve senin bütün oyunların, o bakışta dağılır.
Sen bir cana, başka bir cana düşman edersin.
Aileleri ayırır, kardeşleri küstürürsün.
O kadar mahirsin ki;
Bunu bile iyilik adı altında yaparsın.
Ama unutma: Kul hakkı, sadece dil ile değil; kalbi bölmekle de alınır.
Ve kul hakkının affı, ancak hak sahibinden gelir — Allah’tan değil.
O yüzden…
Her fıtrat kendi yoluna yürür.
Kimi nefsinin, kimi Rabbinin izinden gider.
Kirli temizi iter.
Temiz de kirliye tahammül edemez.
Sen de diline sahip ol, kalbine dikkat et.
Zira Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor:
“Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kişidir.” (Buhari, İman 4)
Ne kadar oyun, o kadar vebal… Ne kadar kalp, o kadar emanettir.
Gerisi zaten… Laf-ı güzaf değil; ahirete kayıtlı hesaptır.
Hakime Gulsum:)