Boş kalp, boş şeyleri sever.

𝒮ℯ𝓁𝒶𝓂𝓊𝓃𝒶𝓁ℯ𝓎𝓀𝓊𝓂

Sen hiç düşündün mü neden biz her namazda “İhdinâ’s-sırâta’l-mustakîm” (Bizi dosdoğru yola ilet) diyoruz?

Hani bazen kendimize “Ya ben zaten Müslümanım, Allah’a inanıyorum, namaz da kılıyorum, niye hâlâ bu duayı tekrar ediyorum?” diye sormuşuzdur belki.

Bu metinde anlatılan şey de tam bu: Dosdoğru yol, sadece “doğru inançlara sahip olmak” değil, aynı zamanda doğru amel (eylem) içinde olmak.

Sadece bilmek değil, o bilgiyle hareket etmek.

Mesela, insanlar çoğu zaman neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilir ama uygulama kısmında zorlanır.

İşte sıratı mustakim, bilmek + uygulamak + o yolda sebat etmek.

Sizin burada ne dikkatini çekti mesela?

Benim en çok düşündüğüm kısım, “Hidayet sadece bilgi değildir” cümlesi oldu.

Çünkü günümüzde bilgiye ulaşmak kolay ama onunla amel etmek, işte orada mesele başlıyor.

Hep deriz ya “Kalbim daraldı” ya da “İçimde bir huzursuzluk var”…

İşte bu, ruhun biraz rahatsız olduğunun göstergesi aslında.

Vücut nasıl grip olursa, kalp de bazen şüpheyle, öfkeyle,  hastalanıyor.

Ama işin güzel yanı, Allah bu kalp hastalıklarının şifasını da bize vermiş.

Ayetlerde direkt diyor ki:“Kur’an, kalplerde olana şifa ve inananlara rahmettir.”

Yani sadece okunup geçilecek bir kitap değil, sindire sindire yaşamak gerek.

Bazı ayetler insanın içine işliyor ya hani, tam olarak bu işte.

Kalbi temizliyor, yumuşatıyor.

Cehalet meselesi de çok ince… Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur : ”

Harcamada tutumlu olmak maişetin yarısı, insanların sevgisini celbetmek aklın yarısı ve güzel soru ilmin yarısıdır.”

Yani bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp.

Şüphe varsa, içi daralıyorsa insanın, bilgiyle açılıyor o karanlık.

Bir şey öğrenince kalp sanki “oh be” diyor.

Bir de şu “tezkiye” meselesi var ya…

Bu, kalbin kendini toparlaması gibi.

Kirden, pislikten arınması.

Hani bazen birisine kırılırsın, kalbin dolar dolar…

Ama sonra affedersin, ya da dua edersin, ağlarsın…

İçinden bir şey çekilip alınmış gibi hissedersin ya, işte tezkiye o.

Kalbin yeniden nefes alması.

“Ekin arasındaki yabancı otları ayıklamak gibi, kalpten günahları ayıklamak lazım.”

Bayıldım buna.

Kalp de bir toprak gibi…

İlahi tohumlar ekilmiş içine, ama araya otlar karışınca ürün veremiyor.

Günahlar, kötü niyetler, kin, kibir…  bunlar hep o yabancı otlar.

Sadaka, namaz, dua, zikir…

Bunlar da hem ilaç hem vitamin gibi.

Mesela sadaka, “suyun ateşi söndürmesi gibi” hasedi söndürüyormuş.

Ne kadar sade ve derin bir ifade, değil mi?

Kısaca şöyle diyebiliriz bence:

Kalp hem çok nazik, hem de çok güçlü bir yer.

Doğru bakılırsa, parlıyor. Ama ihmal edilirse, içten içe yıpranıyor.

“Kalbine sahip çık. Orası senin Rabbine açılan en özel kapın.”

Kalp deyince sadece kan pompalayan organı düşünmeyelim.

Asıl mesele, manevi kalp.

Sevgi, korku, umut, kıskançlık, öfke, huzur gibi bütün duyguların yeri.

Bu kalp de tıpkı bedenimiz gibi hastalanabiliyor.

Ama onun rahatsızlığı şüpheyle, hırsla, kibirle, hasetle oluyor.

Ve bu hastalıklar, zamanla insanı Allah’tan uzaklaştırıyor.

Kur’an şöyle der“Kalplerinde hastalık vardır, Allah da hastalıklarını artırmıştır.” (Bakara 2/10)

Şüphe, insanın içine düşen ince ama sinsi bir kurt gibidir. Önce “Acaba?” ile başlar, sonra kalbi yavaş yavaş sarar.

Allah’a olan güven sarsılır, insan kafasında kurmaya başlar.

Bu yüzden Peygamber Efendimiz diyor ki: “Bilmiyorlarsa sorsalardı ya?

Sormak, acizin şifasıdır.” Yani şüphenin ilacı ilimdir.

Sorup öğrenmek, hakikati aramak… Kalp böylece ferahlar.

Kibir, “Ben daha üstünüm!” demektir. Şeytan’ı secdeden alıkoyan da buydu.

O, “Ben ateştenim, Âdem topraktan!” dedi.

Kalbi hasta olan insan da başkalarını küçümser, burnu havada gezer.

Oysa en üstün olan, en çok tevazu gösterendir. Rabbimiz şöyle der:“Allah, kibirlenenleri sevmez.” (Nahl 16/23)

Tedavisi ne? Tevazu.

Bir bilene danışmak, bir hata yaptığında “özür dilerim” diyebilmek, insanlara değer vermek…

Öfke öyle bir şeydir ki, insanı bir anda yoldan çıkarır.

Ağzımızdan çıkan bir söz, kalpleri kırar.

Gözümüz hiçbir şeyi görmez olur.

Ama Kur’an der ki: “Müminlerin gönüllerini ferahlandırsın, kalplerindeki öfkeyi gidersin.” (Tevbe 9/14)

Yani öfkenin dermanı, kalbin temizlenmesidir.

En güzel tedavi ise, affetmek.

Affetmek kolay değil ama kalbe en çok yakışan şeylerden biri.

KIYAS, KISKANÇLIK, HASET: Kalbin Sessiz Savaşları

Biliyor musun, bazen biri bir şeye sahip olunca içimizde hafif bir sızı belirir.

Sanki kendi içimizden bir ses “Neden o, neden ben değil?” der.

İşte bu sesi tanı: bu hasettir.

Şöyle düşün, bir arkadaşın yeni bir işe girdi, ya da evlendi, bir başarı kazandı.

İçin sıkıldıysa, onu tebrik etmek yerine uzaklaştıysan…

kalbin sana bir şey söylüyor olabilir.

Belki de o an fark etmeden manevi bir hastalık baş gösterdi: Kıskançlık.

Halbuki Rabbimiz buyuruyor ki: “Sakın Allah’ın lütfundan insanlara verdiği şeylere göz dikmeyin…” (Nisa 4/32)

Allah herkese farklı nimetler verdi.

Kimi güzelliğiyle, kimi ilmiyle, kimi sabrıyla imtihan oluyor.

Bir başkasının sahip olduğu şey sana verilmemişse, bu Allah’ın senin için daha hayırlısını planladığı anlamına da gelebilir.

Biz bilmiyoruz, O biliyor.

Hasedin ilacı ne peki?

🟢 Şükür.Sahip olduklarını görmek, elindekine razı olmak. Sabah uyandığında sağlıklıysan, bir evin varsa, sevdiklerin yanındaysa… Elhamdülillah demeyi öğren.

🟢 Tebrik etmek.Birini kıskandığında hemen tebrik et. Zor da olsa…

Bu kalbe ilaç gibi gelir. Haset, kalbi kemirir; ama tebrik, o kurtları kovar.

🟢 Allah’a dua etmek.“Allah’ım, onun için hayırlı eyle.

Bana da gönlüme uygun, hakkımda hayırlı olanı nasip et.” Bu dua, hem içini yumuşatır hem seni huzura taşır.

Ve şunu unutma:“Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer.” (Hadis-i Şerif)

Kıskanmak… Başkasının mutluluğuyla mutsuz olmak.

Onda var diye sende eksik hissetmek.

Halbuki Allah, herkese farklı farklı nimetler vermiş.

Ayette şöyle der:“Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler.

Kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkârcılar: ‘Allah bu misalle neyi murat etti?’ desinler…” (Müddessir 74/31)

Yani başkasının nasibine bakıp sorgulama! Sen kendi nasibini, yolunu güzelleştir.

Tedavisi mi? Şükür. Her gün sahip olduklarını fark etmek, nimetlerini görüp

“Elhamdülillah” diyebilmek.

 ŞEHVET: Kalbin Dengeyi Kaybetmesi  Kalp bazen, nefsin arzularına esir düşebilir.

Göz, kulak, el… bunlar birer kapıdır. Ayette şöyle der: “Kalbinde hastalık olan kişi kötü şeyler umar.” (Ahzab 33/32)

Bu hastalığın tedavisi, bakışı çevirmek, iffeti korumak ve zihni meşgul edecek faydalı şeylerle dolu olmak.

Çünkü boş kalp, boş şeyleri sever.

Dolayısıyla kalbi meşgul etmezsen, nefs gelip yerleşiverir.

TEDAVİ NEREDE?

👉 Kur’an’da:“Kur’an’dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz.” (İsra 17/82)

👉 Sadakada:“Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahı söndürür.” (Hadis-i Şerif)

👉 Tezkîyede:Tezki̇ye yani kalbi arındırmak. Günahları atmak, tövbe ile yıkanmak, salih amellerle kalbi beslemek.

 Kalbin de Nefesi Var

Kalp öyle bir şey ki… Sessiz ağlar, gürültüsüz yorulur.

Bazen içimiz daralır, sebebini bilemeyiz. Çünkü kalp sinyal verir ama dili yoktur.

Onun dili huzursuzluk, sızlama, pişmanlık ve bazen de sebepsiz bir mutluluktur.

Sen kalbini korursan, o da seni korur.

Sen kalbine iyi bakarsan, o da seni Allah’a götürür.

Unutma: Her kalp, Rabbine giden bir yol taşır.

Önemli olan o yolu temiz tutmak.

𝒮ℯ𝓁𝒶𝓂𝓊𝓃𝒶𝓁ℯ𝓎𝓀𝓊𝓂