Hayırlı sabahlar 🌸☀️ Nasılsınız bugün?
Geçen gün sosyal medyada gezinirken karşıma küçücük ama kalbime kocaman dokunan bir video çıktı.
Anne ile kızının mutfak üzerine sohbeti…
Hani bazen olur ya, sıradan bir konuşma, ama içinde öyle bir derinlik gizlidir ki, insan günlerce üzerinde düşünür.
Kız, gayet doğal bir şekilde annesine diyor ki: “Ben doğranmış soğan alıyorum.”
Anne, şaşkınlıkla bakıyor kızına: “Doğranmış soğan mı alıyorsun?”
Kız da masum bir ifadeyle cevap veriyor:“Eve kolay oluyor anne…”
Şimdi çoğumuzun aklına ne gelir? Annenin kızına kızacağı, onu tembellikle suçlayacağı…
Dedigi sadece su “Benim kizim oldugunu birine deme” 🙂
“Ne yani, soğan soymak bu kadar mı zor? Biz gençken neler yapardık, siz hazır nesil oldunuz…” gibi cümleler beklenir ya hani.
Benim çocukluğumda çoğunlukla böyle anneler, böyle büyükler vardı:
Her şeye kızan, pireyi deve eden, küçücük meseleleri kocaman kavgalara dönüştüren…
İncitilmek sıradan, kırılmak alışılmış bir şeydi bizde
O yüzden izlediğim o videodaki anne bana bambaşka geldi.
Kızına kıyamadı. Onu suçlamadı, incitmedi. Tam tersine, dönüp kendine baktı:
“Bizim yetiştirdiğimiz evlat olmamış…” Aslında işin özü de bu değil mi?
Önce anne, baba kendini sorgulamalı: Ben bu çocuğa ne kadar emek verdim?
Ne kadar sabır gösterdim, ne kadar sevgimi kattım, ne kadar örnek oldum?
Çünkü çocuk, anne babanın emeğinin aynasıdır çoğu zaman.
Ama çoğu aile bunu kabul etmez; suçu hep çocuğa yükler.
Oysa o hanımefendi öyle yapmadı. Suçlamadı, küçümsemedi, yargılamadı.
Kendi nefsine döndü, kendini sorguladı.
İşte o incelik, o olgunluk beni en çok etkileyen şey oldu.
Bir annenin evladına kıyamaması, ona rağmen kendini sorgulaması…
Bence insanlığın en zarif hali bu
Sadece derin bir iç çekişle, içindeki kırgınlığı saklamadan ama yine de incitmeden şöyle dedi:
“Çok incindim… Bizim yetiştirdiğimiz evlat olmamış.
Akabinde de soğan kadar acı…”
O kadar zarif, o kadar ağırbaşlı bir sitemdi ki bu…
Kızını suçlamıyor, tembellikle yaftalamıyor, ona yüklenmiyor.
Tam tersine, sorumluluğu kendi üstüne alıyor:
“Biz yetiştirememişiz…” diyor.
Düşündüm de, böyle bir söz aslında ne kadar büyük bir merhametin, ne kadar derin bir insanlığın göstergesi.
Çünkü bugün çevremize bakıyoruz, insanlar birbirini suçlamaya, kusur bulmaya, en küçük hatayı büyütmeye öyle hazır ki…
Anne-babalar bile çocuklarına en ufak şeyde kırıcı olabiliyor.
Ama bu hanımefendi, evladını kırmamak için, hatayı kendinde buluyor.
Soğan üzerinden kurulan minicik bir diyalogda bile yüreğinin inceliğini ortaya koyuyor.
Videoyu izlerken içimden şu geçti:
Keşke böyle bir hanımefendi benim komşum olsaydı.
Hani kapısını çaldığında yüzünde huzur bulacağın, iki lafın belini kırınca içini ısıtacak insanlar vardır ya…
İşte öyle biri.
Ama ne yazık ki etrafımızda o kadar azaldı ki bu insanlar.
Yargılayan, kusur bulan, suçlayan olmuş bir çogumuz
Oysa kendi evladına bile “biz yetiştirememişiz” diyebilen bir anne…
işte o anne, bu dünyada gerçek incelikten payını almış bir anne.
Soğan meselesi belki basit görünür.
Ama bana göre, soğan değil, hayatın ta kendisiydi orada konuşulan.
Hazıra alışmış bir nesil, sabırla büyütülmüş bir anne yüreği ve suçlamadan sahiplenmenin zarif hali…
İnsanın içine hem hüzün düşüyor, hem de tuhaf bir huzur.
Çünkü anlıyorsun ki, incelik dediğimiz şey, kocaman laflarda değil, küçük bir cümlede gizli.
Ve bu dünya, evladını bile incitmemek için kendini sorgulayan anneler oldukça daha güzel.
“Kız bu çok acı bir durum kız, soğan kadar acı”
Güzel, huzurlu bir hafta sonu olsun!
hazır doğranmış soğan alan kız yazarsaniz izlersiniz yotub de