Dünyada Rıza, Ahirette Cennet

Allah’ın Rızasını Kazanmak

Bir Müslüman için Allah’ın rızasını kazanmak, hayatın en yüce amacı ve en büyük gayesidir.

Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadislerinde Allah’ın razı olduğu kulların vasıfları açıklanmış, onlara vaat edilen mükâfatlar bildirilmiştir.

Bu dünyada O’nun rızasını kazanmak, ahirette ebedî saadetin anahtarıdır. Allah’a layık bir kul olmanın yolları ise Kur’an ve sünnette açıkça belirtilmiştir.

Allah’ın razı olduğu kulların en belirgin vasfı, tevhid inancı üzere yaşamalarıdır.

Yani sadece Allah’a iman edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak…

Kur’an’da bu iman sahiplerinin mükâfatı şöyle bildirilir: “Allah, iman edenlerden razı olmuştur…” (Tevbe, 9/100). Efendimiz (s.a.v.) de “Lâ ilâhe illallah” kelimesini dil ile söyleyip gönülden tasdik edenin cennete gireceğini müjdelemiştir.

Ancak iman, sadece kalpte kalmamalı; salih amellerle desteklenmelidir

. Allah, imanla birlikte salih amelleri de emretmiş, bu amellerin O’nun rızasını kazanmanın yollarından olduğunu bildirmiştir. “İman edip salih amel işleyenler…

Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuştur.” (Beyyine, 98/7-8). Salih amel, yalnızca ibadet değil; Allah için yapılan her hayırlı iştir.

Bu amellerin başında namaz gelir.

Namaz, kulun Rabbine yöneldiği, O’na boyun eğdiği en kıymetli vakittir.

Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar (Ankebût, 29/45) ve secde anı, kulun Allah’a en yakın olduğu andır. Efendimiz (s.a.v.), secde hâlinde çokça dua edilmesini tavsiye etmiştir.

Allah’ın rızasını kazanmanın bir başka yolu da haramlardan ve günahlardan uzak durmaktır.

Özellikle büyük günahlardan kaçınmak, Allah’ın affına ve sevgisine ulaşmaya vesile olur.

Kur’an’da “Büyük günahlardan kaçınırsanız, küçüklerini affederiz” (Nisâ, 4/31) buyrulmuş; Peygamberimiz (s.a.v.) ise gerçek müslümanın, insanlara zarar vermeyen kişi olduğunu ifade etmiştir.

Güzel ahlak da Allah’ın razı olduğu kulların ayrılmaz bir özelliğidir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuş; müminlerin en kâmilinin, ahlâkı en güzel olanı olduğunu belirtmiştir.

Kur’an’da da iyilik, adalet ve yardımseverlik emredilirken, hayâsızlık ve kötülük yasaklanmıştır (Nahl, 16/90).

Zikir ve dua da Allah’a yakınlaşmanın, O’nun rızasını kazanmanın yollarındandır. Allah, “Beni anın ki, Ben de sizi anayım” (Bakara, 2/152) buyurarak zikrin önemine işaret etmiştir.

Efendimiz (s.a.v.) de Allah’ı ananla anmayanın durumunu, diri ile ölüye benzeterek zikirden uzak kalmamayı öğütlemiştir.

Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi’nde geçen bir ayet, bu manevi yolculuğun zirvesini gözler önüne serer: “Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır…” (Maide, 5/119).

Bu ayette Allah’ın, doğruluk üzere yaşayan kullarına ebedî cennetle mükâfat vereceği bildirilmiştir.

Bu da gösteriyor ki dürüstlük, Allah’ın rızasına giden yolda en temel ilkedir. Efendimiz (s.a.v.) “Doğruluktan ayrılmayın” diyerek bu ahlaki değerin ehemmiyetini vurgulamış; doğru davranmaya devam edenin Allah katında “sıddîk” olarak yazılacağını müjdelemiştir.

Ayetin sonunda geçen “İşte bu, büyük kurtuluştur” ifadesi, asıl başarının dünya malı, makamı değil; Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu açıkça ifade eder

. Gerçek kurtuluş, ebedî cenneti elde etmektir. Peygamberimiz (s.a.v.), akıllı insanın nefsini kontrol eden ve ahiret için çalışan kimse olduğunu söylemiş; bu dünyaya aldanmamayı öğütlemiştir.

Allah Resûlü (s.a.v.) dualarında da bu yüce gayeyi dile getirmiştir. “Allah’ım! Senden rızanı ve cenneti dilerim, gazabından ve cehennemden sana sığınırım.” duası, müminin gönlündeki en büyük arzunun ne olması gerektiğini göstermektedir.

Netice olarak, bir kulun Allah’ın rızasına ulaşması için imanını sağlamlaştırması, salih amellere yönelmesi, ibadetlerini aksatmaması, günahlardan sakınması, ahlakını güzelleştirmesi, zikre ve duaya önem vermesi gerekir.

Bu yolda sebat eden kimseler, hem dünya hem de ahirette Allah’ın razı olduğu bahtiyar kullar arasına girer.

Rabbimiz, bizleri de o kullarından eylesin.

Amin.