Aynı evde yaşamak, aynı sofraya oturmak, aynı soyadını taşımak…
İnsan bazen bunları yapıyor ama yine de aile gibi hissetmiyor.
Belki sen de yaşadın…
Aynı çatının altında, ama sanki herkes başka bir dünyada.
Bazen öyle bir an gelir ki, kalabalığın ortasında tek başına hissedersin.
Ama sonra biri gelir… Sadece bir bakışıyla içini ısıtır.
Ve o an anlarsın: mesele birlikte olmak değil, birlikte hissetmek.
Aile Ne Demek Gerçekten?
Zamanla fark ettim ki, aile sadece akrabalık değil.
Birinin gözünden yaş süzülürken, diğerinin kalbinin titremesiymiş.
Biri sustuğunda, diğeri “Ben buradayım” diyebiliyorsa…
işte orası aileymiş.
“Hissin kadar hissen vardır.” Bu cümleyi ilk duyduğumda içim titredi.
Ne kadar sade… ne kadar derin.
Gerçekten de… Mirasın, kazancın, söz hakkının bir payı olduğu gibi,
ailenin de bir hissesi var.
Ama bu hisse, sadece resmî olarak verilmiyor.
Kalben ne kadar içindesin, ne kadar sahipleniyorsun, işte onunla ölçülüyor.
Ne kadar sarıldık? Ne kadar merhamet ettik?
Ne kadar gerçekten dinledik birbirimizi?
Bazen sofrada göz göze gelinmiyor.
Bazen evde herkes kendi duvarının arkasında…
Ve sevgi, emek verilmedikçe soğuyor.
“Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olanınızdır.” (Tirmizi Hadisi)
Eşler Arasında En İnce Çizgi: Aile Saygısı
Evlilikte bence en hassas meselelerden biri: Eşinin anne ve babasına gösterdiğin saygı.
Senin annen baban ne kadar kıymetliyse, onun ailesi de o kadar kıymetli.
Ama bunu unutan çok kişi gördüm.
Kimi, eşini mutlu etmek için kendi ailesine sırtını dönmüş…
Kimi, eşiyle daha güçlü bir bağ kurmak adına, kendi annesini sessizliğe gömmüş.
Bu bir denge meselesi.
Gerçek sevgi, sadece eşine değil; onun geçmişine, köklerine de saygı göstermekten
geçiyor.
Ama bu uğurda kendi geçmişini, kendi ailesini yok sayanlar…
Aslında kendi karakterlerinden ödün veriyor.
Düşünüyorum da…
Biz çocuklarımıza hep güzel şeyler öğrettik:
Saygı, anlayış, nezaket…
Ama belki de kendimize olan saygıyı öğretmeyi unuttuk.
Kalbimizin ne kadar kıymetli olduğunu anlatmadan, başkalarının kıymetini ezberlettik.
Sustuk… ama onlar anlar sandık.
Kırıldık… ama fark ederler sandık.
Hayat böyle işlemiyor. Sessizliğe anlam yüklenmiyor.
Ve şimdi belki sadece bir iç döküş değil bu yazdıklarım.
Biraz sitem, biraz özlem…
Ama en çok da kendini onarmaya çalışan bir kalbin sesi.
Teslimiyet ve Güven: Allah’ın Hikmeti
Hayat bazen kırar, yorar…
Ve biz bazen hak ettiğimizi alamadığımızı düşünürüz.
Ama o anlarda hatırlamak gerekir: “ElleyseAllahu bi ahkemil hakimiyn?”
(Tîn Suresi, 8. Ayet) “Allah, hükmedenlerin en hayırlısı değil midir?”
Her kırıklığın, her zorluğun bir hikmeti var.
Ve bazen bu dünyada alınmayan hak, ahiret kazancı olur.
Bu yüzden, bazen sadece susmak gerek.
Ve “Rabbim, sen bilirsin.” diyerek kalbini bırakmak O’na…
Bu yazı belki bana ait.
Ama hisler, hepimizin.
Bir yerde, bir kalpte mutlaka karşılığı var.
O yüzden…
Dilerim ki bu satırlar bir duaya dönüşsün:
Kırmadan… Dövmeden… Suçlamadan… Kalpleri onaran bir dua.
Ve son bir kez hatırlamak için:
Ailede, evlilikte, hayatta…
Hissin kadar hissen vardır.